Ana içeriğe atla

Ankara'yı Sevme Rehberi -1

Başlangıcı bir Yılmaz Erdoğan şiiriyle yapmalı ...

Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür 
bu kadar insanın neden Ankara'yı sevdiğini anlamadan 
Ankara'da yaşamak 
yollarına hep sevdiğimiz insanların 
adlarını vermediler ama biz her duvara 
bilvesile onların adını yazarak yaşadık 
kül ve betondan mürekkep 
yaşadıkça yaşanılası gelen 
o tuhaf bozkır kokusunda. 
Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar. 
asfaltlar ışıldar... 

Ben Ankara'da doğmuş ve 24 yıldır burada yaşayan biri olarak kendime Ankaralı sıfatını layık görebilirim sanırım. Annem Kızılcahamamlı, babam ise Kazanlı olduğu için her açıdan da o Ankarayı hissedebilirim. Liseye Altındağda bulunan (hatta Çinçin) Yıldırım Beyazıt Anadolu başladığım için ,kendini  yeni yeni bilebilen bir birey olarak Ulus gerçeğiyle oldukça erken tanıştım. Ama itiraf etmem gerekirse Ulusu avcumun içi gibi biliyorum ve Ulus atmosferini seviyorum (pavyonlar dışında). 


ulus heykel ile ilgili görsel sonucu


Ulustan açılmışken konu Ulusta olan şahane güzel yerlerden başlayarak küçük bir yolculuğa çıkalım mı? Ulusta mutlaka gezilip görülmesi gereken yerler listesinden yola çıkacak olursak Eski Meclisleri es geçebilir miyiz? Tabi ki de hayır. Meclislerden yukarı çıktığımızda meşhur Atatürk Heykeli ve güvercinler bizi karşılar. Heykel manzaralı bir yerde sevdiğiniz biriyle salep içmenizi öneririm.Heykelden yukarı çıkmaya devam edelim.Ankara Hal'ine varıp biraz da leş olan bir havayı içimize çektiysek devam edebiliriz. Bu arada sol tarafımızda Hacı Bayram Veli Cami vardı. Vakti olan yolu oradan uzatabilir. Halden güzel ürünler bulma ihtimaliniz okyanusa  yürümeye çalışan kaplumbağaların yolculuğunun hayat ile bitmesiyle aynıdır. Hal'i geçip sola doğru yürüdüğünüzde Sulu Han adında incik boncuk ve '' bu insanlar bunları nereden buluyor'' dediğiniz şeylerin bulunduğu bir hana ulaşıyorsunuz. Mimarisi şahane olsa da Sulu Handakilerin pek umurunda değil. Alt katta bir çay içebilirsiniz .Bu arada Sulu isminin Ulus isminin tersi olduğunu da anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Sonrasında Saman Pazarı yokuşu diye bilinen bölgeye ilerledikçe kendinizi Hindistanda gibi hissedebilirsiniz ama korkmayın devam. Samanpazarı yokuşunun en altından sol ara sokağa girip düz ilerlediğinizde izbe ve yıkık evlerin bitimine doğru şahane  mimariye sahip bir Fransız kilisesi göreceksiniz. Kiliseyi gezmenizi ve minnoş Fransız aksanlı papazla görüşmenizi öneririm. Kilisenin oradan azıcık yukarı çıkıldığında orada '' Anadolu Medeniyetler Müzesi '' ile karşılaşacaksınız ki yarım gününüzü ayırıp orayı donanımlı birileriyle gezmenizi öneririm.


anadolu medeniyetleri müzesi ile ilgili görsel sonucu


O bölge müzeler ve mimari yapılarca oldukça zengin .Erim Tan Sanat Müzesi ve Rahmi Koç Müzesinin de yakın lokasyonlarda olması bir günde o kısmı keşfetmek için bir fırsat. 
Rahmi Koç Müzesinin hafif çaprazında Ankara Kalesi var ki manzarası şahanedir ama çok şugar ve şopar insanlarla karşılaşabilir seviyorsanız iki göbecik atabilirsiniz.


ankara kalesi ile ilgili görsel sonucu


Ulustan geldiğimiz istikametin tersine yokuştan aşağı inerken  antikacılar ve atölyelerle dolu bir sokağa girmiş de olursunuz. El sanatları ve beceri gerektiren bazı işlerin atölyelerinden ürünleri satın da alabilirsiniz kendiniz de yapabilirsiniz. Aşağı doğru inerken solunuzda kalan Gramofon Kafede bir gözleme de yiyebilirsiniz ee haliyle acıkıyor insan. Gramofon kafede biraz Yeşilçam esintisi alıp yolunuza devam edebilirsiniz bilemiyorum belki Zeki Müren de sizi görebilir.


gramofon cafe ile ilgili görsel sonucu



 Yokuş aşağı inmeye devam ederken sola ayrılan bir yol çıkacak karşınıza, dönmenizi öneririm. Hafif başınızı yukarı kaldırırsanız minare göreceksiniz. O minare istikametinde ilerleyerek o camiye ulaşın. Cami 12. yy dan kalma bir cami. 12 sütun ve üzerindeki taşlar... Sizi o yıllara götüren bir cami. Küçüktür ama gezip vakit geçirmenizi öneririm. Camiye giderken sağınız solunuz çok güzel mekanlarla dolu zaten. Dantel Kafeyi görüp belki bir anne kurabiyesi yiyebilirsiniz. Oradan aşağısı Hamamönü. Hamamönünü çok sevmiyorum bana nostaljiden çok para kokusu getiriyor. Oraya çok yakın bir yerde de Ulucanlar Cezaevi Müzesi var. Ben de geçenlerde gidebildim. Çok sarsıcı bir deneyim oldu. Kesinlikle görülmeli diye düşünüyorum. Ulus sadece müzeler ve otantik kafeleriyle değil tiyatro ve operasıyla da benim çok sevdiğim bir yerdir. Özellikle Küçük Tiyatro ve Büyük Tiyatro. Bulunmayı sevdiğim, unutamayacağım oyunları izlediğim yerler...  Yazarken farkına varmadım ama sanırım ben Ulusu baya seviyorum .Belki anılarım olduğu için belki de çok iyi bildiğim için. Nerede yemek yenir, ne nereden alınır bildiğim için....

Azıcık Ulustan uzaklaşacak olursak , Kuğulu Parka gidebiliriz. D&R daki kahvecide  duble Türk kahvesi içip kitap da okuyabiliriz. Ya da hava biraz da güzelse Seğmenlere çıkıp çimlere bir şey serip muhabbet edebiliriz. Çekirdek de naçizane önerimdir(çöplerini poşete atın).Şinasi ve Akünü de unutmak olmaz. Hele Akün benim ''bir delinin hatıra defteri'' ni izlediğim sahnedir unutamam. Tunalıya girip belki  bir kaç parça bir şey alabiliriz. İş Bankasının kitabevi de orada. Tunalıdan Kızılay'a kestane alarak ,kestane soğumadan yürüyebilirsiniz. Çağdaş Sanatları da unutmamalı tabi, aklıma Ruslar geldi yine (neyse). Kızılay ergenliğim ve lise hayatım açısından çok önemli olsa da gidecek olsam en son tercih edeceğim yerdir. Belki de ben yaşlıyım .



kuğulu park ile ilgili görsel sonucu

Bugünlük bu kadar yeterli olabilir. Ankarayı Sevme Rehberi -2 de mekanlar ve semtleri biraz daha değiştireceğim. Beklemede kalın. 
NOT: Ankara güzel de olsa çirkin de olsa onu sevdirecek olan sevdiğiniz insanlardır. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrensel Bir Kıssa; Nuh Tufanı

Nuh tufanı...Mitolojide, dinlerde, destanlarda, kutsal kitaplarda...İnsanlığın ortak paydalarından biridir Nuh. Yazılı olarak en eski kaynağının Tevrat olduğu sanılsa da geçen yüzyıl içerinde yapılan yeni kazılarda ortaya çıkan Asur kralı Asurbanipal (MÖ.668-631) döneminden kalma bir yazıt şok etkisi yaratmıştır. Asurbanipal  özellikle aslan avlamasıyla ünlü olsa da  kalan zamanlarında ilmi işlerle uğraşmaktaydı. Dünyada sistematik olarak toplanmış ve listelenmiş ilk kütüphaneyi Asurbanipal kurmuştur. Kütüphanenin kalıntıları 1800lerin ortalarında çıkarılmış ve incelendiğinde bilim dünyasını oldukça şaşırtmıştır. Kütüphanedeki eserler arasında en eski edebi eserlerden biri olduğu düşünülen Gılgamış Destanı da bulunuyordu. Destanın bir kısmı günümüzde ''Tufan Tableti'' olarak anılan tabletin üzerine yazılmıştı,bu tablette Büyük Tufan anlatılıyordu. Şaşırtıcı olan da buydu, daha önce ilk olarak yalnızca  kutsal kitapta bahsedildiği bilinirken daha eski bir kalıntıda birbi

Çeyrek Asır

Çocukken zamanın hızlı geçmesini ve büyümeyi isteyenler biz değil miydik? Yapamadığımız şeyleri yapabilmek için büyümemiz gerektiğini sandık. Çocukluk yapabilmenin değerini de kaybedince anlayacaktık.  Belirlenmiş sayıları bekledik. Ön koltuğa oturmak için 12 yaşımıza gelmeyi, araba sürmek ya da bir konsere gitmek için 18 yaşımızı bekledik. Sonrasında beklememiz gereken yaşlar bitti. Freni patlamış bir araçla yokuş aşağı giderken yaşlar bizi beklemeye başladı. Durdurulamayan bir şekilde o yaşlara gelip bir sonrakilere geçtik. Doğum günü kutlamaları eskiden hissettirdiklerini hissettirmemeye başladı. Artık doğum günümüzü unutanlara da kızmıyoruz. Ya da kutlamayanlara ... Bu yazıyı yazmaya beni iten yaklaşan doğum günüm sanırım. Bana hala büyük gelen bir sayıyı anacağım artık Temmuz itibariyle ,seneye bir fazlasını... 25 oluyorum. Neredeyse ilk 7 sini doğru düzgün hatırlamadığım koca 25 yıl. Bizim ülkede yaşlar hep okulla ya da okuldaki sınıfımızla hatırlanır.  14 yaşındayım