Ana içeriğe atla

Çeyrek Asır

Çocukken zamanın hızlı geçmesini ve büyümeyi isteyenler biz değil miydik? Yapamadığımız şeyleri yapabilmek için büyümemiz gerektiğini sandık. Çocukluk yapabilmenin değerini de kaybedince anlayacaktık.  Belirlenmiş sayıları bekledik. Ön koltuğa oturmak için 12 yaşımıza gelmeyi, araba sürmek ya da bir konsere gitmek için 18 yaşımızı bekledik. Sonrasında beklememiz gereken yaşlar bitti. Freni patlamış bir araçla yokuş aşağı giderken yaşlar bizi beklemeye başladı. Durdurulamayan bir şekilde o yaşlara gelip bir sonrakilere geçtik. Doğum günü kutlamaları eskiden hissettirdiklerini hissettirmemeye başladı. Artık doğum günümüzü unutanlara da kızmıyoruz. Ya da kutlamayanlara ...



Bu yazıyı yazmaya beni iten yaklaşan doğum günüm sanırım. Bana hala büyük gelen bir sayıyı anacağım artık Temmuz itibariyle ,seneye bir fazlasını... 25 oluyorum. Neredeyse ilk 7 sini doğru düzgün hatırlamadığım koca 25 yıl. Bizim ülkede yaşlar hep okulla ya da okuldaki sınıfımızla hatırlanır.  14 yaşındayım deyince aklımız hep 9. sınıfa gider. Anılarımız da hep okullara endeksli sanırım. Yaşımızın güzelliğini fark etmeyiz çok. Denizi ilk görüşümüz kaçıncı sınıftaydı? Birinden ilk hoşlanmamız? Arkadaşımızdan yediğimiz kazık? Belki de okul ve sınıf numaraları bize bir sınıflandırma kolaylığı sağlıyordur. 


Geçenlerde liseden arkadaşlarımızla iftar yapmıştık. Yemek sonrası muhabbette lisedeki anılara gülmüştük. Üzücü anılara tebessümle ,keyifli anılara kahkaha ile. Yirmi beşin büyüklüğüne şaşırdık hep birlikte. Ne ara olmuştuk ,ipin ucu nerede kaçmıştı? Çok mu hızlı yaşadık? Yoksa zaman mı hızlı aktı biz yaşarken? Bu hissi tanımlayabileceğim tek kelime '' garip'' olurdu. Öyle garip geliyor ki. Önce arkadaşlarımın ne ara 25 olduğuna şaşırıp sonra kendimin de artık 25 olduğum gerçeğiyle karşılaştım. Aslında 20'ye kadar büyümüşüz sonrasında artık yaşlanmaya başlamışız. Bunu anlamak da biraz vakit alıyor işte.

Bazı şeylerin farkına vardığınızda artık çocuk kalamıyorsunuz. Mesela anne-babanızın artık yaşlandığını fark ettiğinizde... Eskiden ebeveynleriniz sizi idare ederken artık sizin onları idare etmeniz gerektiğinde... Eskiden anne-babanız sizi hastanelere götürürken artık onlar yaşlanıp hastalanmaya başladıklarında sizler onları hastanelere taşıdığınızda... Eskiden pembe görünen şeyler zamanla siyahlaştığında...  Eskiden sizin sürekli ağladığınız büyükleriniz ağlayarak size dert yanmaya başladığında... Bitmeyen örnekler silsilesi...  Sonrası yetişkinlik diyorlar. Çocukken yetişmek istediğimiz yaşlarda olduğumuz halde , çocukken mutlu olduğumuz kadar mutlu olamıyoruz.  Çocukluk özgürlükmüş meğer. Kaçınılmaz bir esarete girmişiz ve buna da can atmışız gibi hissediyorum. 

Doğum günü kutlarken ilginçtir ki mum üflüyoruz ve alkışlıyor seviniyoruz. Mesela Survivor yarışmasında elenenlerin mumu söndürülüyor. Yarışmanın adı da manidar. Mum üflememiz de oldukça ironik geliyor. 


Çocuklara çocuk olduğu için kızmıyor muyuz? Mesela üzerine bir şey döktü diye,yola bakmadı düştü diye,merakından eşyalarınızı karıştırdı diye...Neden kızıyoruz ? Bir daha çocuk olamamanın acısını ondan mı çıkarıyoruz? 

İçindeki çocuğu öldürmemiş diye bir tabir var . İçimizdeki çocuk öldürülecek bir şey yani öyle mi? Çocuksu davranıyor ya da masum düşünüyor diye ,eğlenmeyi seviyor diye böyle insanlardan rahatsız olup kendi olgunluğumuzla övünmüyor muyuz?  Dünyada çocuk kalınabilecek 7-8  senemiz oluyor zaten ortalama . Bu süreyi uzatanları garipsemeyi de huy edindik.  Sonra içindeki çocuğu öldürenlere de ''çocuk ruhlu'' dedik. Ölen çocukluğun ruhu kalmış olanlara. Ben hala insanoğluna hayret etmeye devam ediyorum. Bu hayretimi bir ömür taşıyacak gibiyim. 


İnsan çeyrek asırı geride bıraktığında arkasına dönüp uzun uzun bakma ihtiyacı duyuyor. Her yeni yıla girdiğimde dönüp geçirdiğim yıla bakar bir muhasebe yapardım. Şimdi yapacağım uzun bir dönemin muhasebesi. Yönümün yolumun doğruluğu sorgulamalıyım. Her insanın önemli dönüm noktaları bazen kırılma noktaları vardır. Ben de  bu yılımı farkındalığımın arttığı  bir dönüm noktası ilan ediyorum. İçimdeki çocuğu öldürmeden ,elimdeki balonu bırakmadan ayaklarım yere basarak ilerleyeceğim. Kendimi keşfetmekten aldığım keyifle huzurlu bir şekilde kalan ömrümü yaşamak istiyorum. 

Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram…

Sevgiyle....

Yorumlar

  1. 25 ilginç bir eşik.30 kivam yakalamak gibi. Her koşulda ve yaşta omrun hakkini vermek temennisiyle emeginize saglik

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrensel Bir Kıssa; Nuh Tufanı

Nuh tufanı...Mitolojide, dinlerde, destanlarda, kutsal kitaplarda...İnsanlığın ortak paydalarından biridir Nuh. Yazılı olarak en eski kaynağının Tevrat olduğu sanılsa da geçen yüzyıl içerinde yapılan yeni kazılarda ortaya çıkan Asur kralı Asurbanipal (MÖ.668-631) döneminden kalma bir yazıt şok etkisi yaratmıştır. Asurbanipal  özellikle aslan avlamasıyla ünlü olsa da  kalan zamanlarında ilmi işlerle uğraşmaktaydı. Dünyada sistematik olarak toplanmış ve listelenmiş ilk kütüphaneyi Asurbanipal kurmuştur. Kütüphanenin kalıntıları 1800lerin ortalarında çıkarılmış ve incelendiğinde bilim dünyasını oldukça şaşırtmıştır. Kütüphanedeki eserler arasında en eski edebi eserlerden biri olduğu düşünülen Gılgamış Destanı da bulunuyordu. Destanın bir kısmı günümüzde ''Tufan Tableti'' olarak anılan tabletin üzerine yazılmıştı,bu tablette Büyük Tufan anlatılıyordu. Şaşırtıcı olan da buydu, daha önce ilk olarak yalnızca  kutsal kitapta bahsedildiği bilinirken daha eski bir kalıntıda birbi

Ankara'yı Sevme Rehberi -1

Başlangıcı bir Yılmaz Erdoğan şiiriyle yapmalı ... Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür  bu kadar insanın neden Ankara'yı sevdiğini anlamadan  Ankara'da yaşamak  yollarına hep sevdiğimiz insanların  adlarını vermediler ama biz her duvara  bilvesile onların adını yazarak yaşadık  kül ve betondan mürekkep  yaşadıkça yaşanılası gelen  o tuhaf bozkır kokusunda.  Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.  asfaltlar ışıldar...  Ben Ankara'da doğmuş ve 24 yıldır burada yaşayan biri olarak kendime Ankaralı sıfatını layık görebilirim sanırım. Annem Kızılcahamamlı, babam ise Kazanlı olduğu için her açıdan da o Ankarayı hissedebilirim. Liseye Altındağda bulunan (hatta Çinçin) Yıldırım Beyazıt Anadolu başladığım için ,kendini  yeni yeni bilebilen bir birey olarak Ulus gerçeğiyle oldukça erken tanıştım. Ama itiraf etmem gerekirse Ulusu avcumun içi gibi biliyorum ve Ulus atmosferini seviyorum (pavyonlar dışında).  Ulustan açılmışken konu Ulusta olan şahane güzel yerlerden