Ana içeriğe atla

DÜĞME

-Abla! Abla! Salondaki koltuk kırlentinin altında bir düğme buldum. Napayım ?

Duygularını o zamana kadar büyük bir kuvvetle bastırmanın verdiği bir sancı hissetti gözlerinde. Aylardır evine kimseyi kabul etmemişti. Oturacak yer bulamayacak kadar dağınık olması dert değildi de , toz astımını kötü etkiliyordu.Komşusundan bir yardımcı önermesini istediğinde ,kendi köylüsü Zeliha'yı önermişti. Eli her işe yatkındır hem de çalmaz etmez demişti.

-Ablaaa! Pembe bi şey bu. Kelebek var üzerinde.Senden mi düştü ki?

Cevap da veremiyordu .Zeliha ısrarla soruyordu;

-Baksana abla, sabahlığının olmasın.Eksiği var mı?
-Tamam ver Zeliha .Perdeler makinadaydı bitmiştir .Git salona as onları .Merdivene de dikkatli çık .Hadi .Ben odamdayım rahatsız etme beni.

Avucunda ateş tutuyordu.Pembe bir düğme.Kelebekli .Hiç ait olduğu yere dikilmemiş ,hiç deliğiyle ilişmemişti.Yumruğunu açmadan yatağına uzandı. Bacaklarını karnına doğru çekti. Küçücük olmuştu. Keşke bir kordonu olsaydı da boynuna dolansaydı ,diye düşündü. Keşke yok da olabilseydi.On iki günde bitirdiği bir bebek yeleği takılmıştı boğazına. İçindeki çocuğu hiç öldürmemişti o Temmuza kadar ,ama o Temmuzda içinde bir çocuk ölmüştü. Boşluğa baktı. Bir beşiğin olması gerektiği yerdeki boşluğa.

-Abla iyi misin ya? Napayım sana ? Doktor kahve içebilirsin dedi mi? Fal da bakarım sana . Mahallede dediklerim hep çıkar.

-Sağol Zeliha. İşin bittiyse çıkabilirsin.Mutfakta ocağın yanındaki yeşil kavanozdan paranı al.Koridordaki poşette de kıyafetler var. Bana olmuyorlar artık sen giyersin.
-Allah razı olsun abla .Gidiyom ben o zaman. İyi misin bak Allah adı veriyom desene.
-İyiyim iyiyim. Hadi çık sen hava kararmadan git evine.

Montunu giyerken konuşmasını sürdürdü.
-Allaha emanet abla. Kardeşim doğurdu ha. Beşik için sağol dediydi...Ay çenem kopsun emi.Kusura bakma abla kız. Daha gençsin be abla yine olur beben,abi de genç .
 Ayakkabısını ayakkabılıktan alıp göğsüne bastırırcasına çıktı kapıdan;
- Kabak dolması yaptım sen seviyon diye. Hadi Allahaısmarladık.
Zeliha gitmişti. Geri dönüp yatağına uzandı Annesini düşündü.Keşke küçülüp karnına geri dönebilseydi. Evlat acısı yakar derdi annesi. O üşüyordu. Ateş düştüğü yeri yakar da derlerdi. O hala üşüyordu. Battaniyeyi çekti üzerine.

Eşinin elini yanağında hissettiğinde uyandı. Belli ki işte çok yorulmuştu ama merhametli bir şekilde ona gülüyordu.
-Hadi yemek zamanı ,dedi.
Gülümseyerek kalktı yatağından. İki aydır sadece kendine ait olan bir bebeğin yasını yaşadığını sanıyordu. Kendini zorlayarak masaya oturdu. Sevdiği adama kötü günde ve hastalıkta yanında olacağına dair söz verdiğini hatırladı. Gülümsedi.
Artık tüm gülücüklerinin arkasında bir hüzün olacağını bilerek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara'yı Sevme Rehberi -1

Başlangıcı bir Yılmaz Erdoğan şiiriyle yapmalı ... Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür  bu kadar insanın neden Ankara'yı sevdiğini anlamadan  Ankara'da yaşamak  yollarına hep sevdiğimiz insanların  adlarını vermediler ama biz her duvara  bilvesile onların adını yazarak yaşadık  kül ve betondan mürekkep  yaşadıkça yaşanılası gelen  o tuhaf bozkır kokusunda.  Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.  asfaltlar ışıldar...  Ben Ankara'da doğmuş ve 24 yıldır burada yaşayan biri olarak kendime Ankaralı sıfatını layık görebilirim sanırım. Annem Kızılcahamamlı, babam ise Kazanlı olduğu için her açıdan da o Ankarayı hissedebilirim. Liseye Altındağda bulunan (hatta Çinçin) Yıldırım Beyazıt Anadolu başladığım için ,kendini  yeni yeni bilebilen bir birey olarak Ulus gerçeğiyle oldukça erken tanıştım. Ama itiraf etmem gerekirse Ulusu avcumun içi gibi biliyorum ve Ulus atmosferini seviyorum (pavyonlar dışında).  Ulustan açılmışken konu Ulusta olan şahane güzel yerlerden